Being (t)here
An exploration in the transference of an experience


Mapping Meanings: Istanbul's Bosphorus
english
| turkish
İstanbul Boğazı'nın (aradaki yerin) Anlamlar Haritası

Çıkış fikri, Boğaz’ın coğrafi ve kültürel önemi üzerine odaklanarak İstanbul’un ve İstanbul’da yaşayanların kimliğini sorgulamaktı. Boğaz, ne yalnızca mal/mülk ve insanların taşınması için bir su kanalı, ne de turistik aktiviteler için resimsel bir dekordur. İstanbul Boğazı, Doğu ve Batı kavramları arasında Avrupa ve Asya kıtalarının buluştuğu ya da kesiştiği noktadaki çesitli kimlikleri birbirine kaynaştıran, kenetleyen yegane arayoldur; aradaki yerdir; toplumsal, kültürel ve doğal deşişimlerin ana mahalidir.

Şimdiye değin, toplumsal ve politik güç odakları İstanbul Boğaz’ının karmaşık fiziksel ve sembolik statüsünü anlamakta başarısız oldular; kent yaşamının düzenlenmesi ve kentin kimliğinin oluşturulması bakımından faal bir nitelik aracı olarak gerçek rolünü hâlâ anlayamadılar.

İstanbul’un Boğaz’ı, savunma, ticaret ve turizme odaklı resimsel ve stratejik değerleri vurgulayan standart klişelerin dışında, coğrafi, tarihi, siyasi ve kartografik perspektiflerden farklı okumalara çaşırmaktadır bizleri.

Kent kültürünün geleceği açısından yaşadığımız yeri anlamak ve ekolojiye değer ekleyerek, değişime karşılık vererek ve sembolik değeri fiziksel değeri kadar önemli olan çevremize yatırım yaparak coğrafi deneyimimizi kavranılır hale getirmemiz hayatî önem taşımaktadır.

İstanbul’da yaşayan kişiler olarak, başkalarıyla ve ortak yaşam mekânımızla olan gerçek ilişkilerimizi belirginleştirmek için Boğaz’ın bastırılmış ve henüz açığa çıkarılmamış anlamlarını nasıl özgür bırakabilir, ortaya çıkarabilir ve anlaşılır hale getirebiliriz.
Sayfa düzenlenmelerine doğrudan gözlemleri ve paylaşılan deneyimleri (fotoğraf ve tipografiyle) aktararak (görüntü ve metinlerin etkileşimi üzerinde oynayarak) içsel ve maddi gereksinimlerimiz açısından Kentle olan bağlantımızı netleştirmek istiyorum. Kitap kavramı içersinde Boğaz’la ilgili kendi kullanımlarımız ve deneyimlerimiz arasındaki sembolik ve metaforik bağlantıların altını çizmeyi istiyorum. Bu, Hollandalı tasarımcı ve eğitmen Jan Van Toorn’ın söylediklerini anlamanın bir yolu: “Tasarım… güç yapıları ve bizim gerçeği deneyimleyişimiz arasındaki sembolik bağlantıyı yaratır ve korur.
Eye Dergisi, sayı: 38





İşaretler Kentini okumak: Bu akordeon kitap Boğaz’ın maddeliğini ve dokusunu kitap boyutuna geçirmeye çalışmaktadır. Sayfa düzenlemeleri; yazı mekânı olarak kent (metin olarak kent ) ile kentin yeniden kitap olarak yazılabileceği uygun grafik biçimler arasındaki bağlantıyı inceleyecektir (kentin metni). Bu projenin amacı bir seri sanatçı kitabıyla Kentin, yaşayanları tarafından çoklu okumalarını saşlamaktır.

Birinci kitap Boğaz’ın geçici ve karışık sularını, İstanbul’un önemini orada yaşayanlar açısından topografik olarak gösteren bir seri fotoğraf ve metinle yorumlamaktadır.

Bu projeye kendi konumumu, hem içeriden hem dışarıdan biri olarak yansıtarak başladım. Kısa bir süre sonra, içinde büyüdüğüm Kentin kendi dokusu tarafından işlenmiş üçüncü bir durum olanaklı göründü:
Herşeyin arasında olmak.

Bu kendi kimliğimi yansıtmama ve kimlikler, tanıdıklar, istekler ve anılar arasında bölünmüş kendi konumumdan yeni bir perspektif çıkarmama yardımcı oldu.

Suların izinden İstanbul...
Benim editör rolünü üstlendiğim bu ortak çalışma geniş yelpazede fotoğraf, video ve ses kayıtlarıyla yapılan açıklamaların toplanmasını içeriyordu. Taksi şoförleri, sokak satıcıları, dükkân sahipleri, otobüs şoförleri, öğrenciler, çocuklar, sahilde evleri olanlar, denizde veya karada balıkçılar, yayalar, gemilerdeki rehberler ve kaptanlarla söyleşiler yaptık. Onların çevreleriyle olan ilişkilerini, haritaya dökmeye ve belgelemeye çalıştık.

Suların izinden İstanbul...
Akordeon kitap fikri, birlikte yapılan alan çalışması sırasında ortaya çıktı. Bu kitap, sürekli akan bir seri görüntü ve metnin kitaba dönüşen bir dalga gibi açılmasıyla karşılaştığımız, deneyimlenmiş gerçeği uygun şekilde, grafik bir formata çevirisini yapıyor.





Kitap iyice açılarak yerde serildiğinde, Boğaz’ı anımsatmaktadır. Calvino’nun “göz şeyleri değil, başka şeylerin anlamları olan şeylerin görüntülerini görür” ve Brecht’in “bugün gerçeğin yansımasının, gerçekten başka herşeyi ortaya dökmesiyle durum karmaşıklaşmaktadır” sözleri arasında kitap, bir imkansızlıktan sözetmektedir.

İki kıta arasındaki derin ve farklı denizlerden gelen sularla dolan ayrık. İki kıta arasındaki geçici ve kişinin kendi konumunu sabitlemesi imkansız olan geçit.
Geçici işaretlerin, akışın maddiliği ve dokusu, Kentin belirsiz kimliğini hem ortaya çıkarır hem saklar, aynı sırada bizim onunla olan sorunlu ilişkimize ayna tutar…

Sayfa tasarımları çalışmanın farklı aşamalarını biraraya getiriyor. Deneyimleri dört bölüme ayırıyor: Özel, Kamusal, Alan, Zaman, ve bu deneyimi iki dil kullanarak iletiyor: resmi ve resmi olmayan dille. Herbiri belli bir amaca yönelik kullanılıyor ve neredeyse her zaman birbirinden ayrı olarak. Bu, deneyimlerin farklı boyutlara aktarılmasında tek bir algı olanağı sağlıyor.




Bu diller, aynı zamanda farklı sesleri biraraya toplayıp sayfalarda polylogue oluşturuyor: Görünmez Kentler’den Calvino’nun sesi ve İstanbul’dan Orhan Pamuk’un sesi, söyleşiler aracılığıyla Boğaz’daki insanların sesleri ve araştırmacının sesi. Tipografik olarak bu üç ses farklı yönlerden okunuyor: araştırmacının sesi aşağıdan yukarıya; Boğaz’ı yaşayanların sesleri yukarıdan aşağıya; soldan sağa ise Calvino’nun ve Pamuk’un otoriter ve şiirsel sesleri duyuluyor. Calvino ve Pamuk alıntıları Boğaz’ı tanımlamak için imgeler sunuyor. Sayfaların içindeki bu tipografik yer değiştirmeler alanın (Boğaz’ın) içindeki hareket etme deneyimine ayna tutuyor ve, Calvino’nun Görünmez Kentler’le ilgili bir söyleşisinde belirttiği gibi, sabit bir konumda olmayı talep etmeksizin farklı okuma yollarına olanak sağlıyor.